Hocaların bi yerlerde tüneyip, gizli gizli derslerle oynadığını düşünmeye başladım.
sonra öğrenci işleri... aman yarabbim. fakültemde on bin kişi okuyor sanki. 5 kişi bir yetemedi küçücük fakülteye. sorumluluk alınca nasıl da değişiyor insanlar... neyse.
Tatilin uzatmalarıydı bunlar. hani tatil desen değil, okul başladı desen hiç değil. böyle bir ne yapacağını bilememe hali... güne müge anlıyla başlıyordum artık. işte kendimi, tepsideki kahvaltımla, müge anlıdaki adamlar hakkında "yılanın başı bu, püü pis yalancı" diye yorum yaparken bulduğumda dedim ki; " nolur okul başlasın."
dün doktora gittim. cerrahpaşaya. hep dert yandığım ve sizlerin de görüp de görmezden gelmeyip " selin bu sefer çok kötü olmuşlar" dediğiniz sivilcelerim için. tüm kremleri yüzünde uygulayan, çeşit çeşit dermatolog tanıyan ben, bu sefer de şansımı orada deneyeyim dedim. ilginç bi şey demedi hap verdi. hani şu içince ağzının yüzünün gözünün kuruduğu... kullanan insanların suratına bakamadığınız ilaç var ya, ondan. eciş bücüş bir suratı birkaç ay çekmek zorunda kalacaksınız diye önceden uyarma niteliğindedir bu yazı.
ama şey ya, pelinle gittim ben doktora. çünkü doktorlara yalnız gitmeyi sevmem hiç. böyle gereksiz bir heyecan olur doktora giderken bende. işte sıramı beklerken falan, düşünürüm hep:
"..böyle böyle oldu,, bundan bundan dolayı böyle hissediyorum son günlerde.. ama şöyle şöyle olmadığı için... böyle bir problemim yok mesela.." falan gibi entel entel cümleler kurarım kafamda.
midem ağrıyodu benim mesela, annemle gitmiştim o zaman da doktora. böyle işte cümlelerimi hazırladım mide ağrımın başlangıcından bu döneme kadar olan şeyleri bi iki cümlede toparladım. anneme sıkı sıkı tembihliyorum " annee baak sakın karışma tamaamm mıaağ. ben anlatıcam her şeyi doktora, sen sadece yanımda gel.. "
sonra doktorun yanına giriyorum ben... cümleler kafamda,
-buyrun şikayetiniz nedir.
-benim midem ağrıyo bi de şey..
..
- anneee anlatsana..
sonra annem başlıyo anlatmaya...
ama bilmem farkında mısınız doktora bi merhaba/iyi günler/ günaydın dedikten sonra hani lafa kimin girmesi gerektiği konusunda bi ikilem yaşanıyo. ya da ben yaşıyorum. bi ebleklik geliyo böyle. sonra ben tam anlatıcakken derdimi, doktor soru soruyo, "buyrun şikayetiniz nedir?" ben böyle kalıyorum resmen. hani başlasam, doktor bey şikayetim... falan diye.. gerisi gelicek ama tek kelimelik bi cevap vermek zorunluluğunda hissediyorum kendimi.
-buyrun ne şikayetle gelmiştiniz?
-klemongrostropi şikayetiyle..
gibi.
bunu dicem ve o da: "hmm,, şu şu şikayetleriniz de var mı peki.. hmmm" falan diye ilgilenicek. bi diyalog oluşacak bizde. ama öyle olmuyo. monolog istiyo benden.
böyle yani. doktor deyince aklıma geldi. aynı şeyi cerrahpaşada da yaşadım da.
-evet selin, şikayet nedir?
-ee..şey.. benim sivilcelerim var. bakın. -ve yüzümü gösterdim-
"pelin anlatsanaa" da diyebilirdim. ilerleme var.
böyle işte.
yalnız olmadığımı bilmek güzel olurdu.
öperim.