25 Haziran 2010 Cuma

Şans.

Her zaman değil, bazen, çok okuyamadığım, yazamadığım ve düşünemediğim için kendimi iyi ve hatta şanslı hissediyorum. Bu benim yalnız bir insan olmadığımı gösteriyo bence.

Beni meşgul kılan insanlar, iyi ki varsınız.

19 Haziran 2010 Cumartesi

Çocuğuz biz, hepimiz.

Biraz önce piknikten geldim. Leş gibi kokarım hala hatta.
Ne zamandır istiyodum bi pikniğe gitsek şöyle mangal yaksak aman aman... Yeşillik olsa, böyle ben babama yardım ediyomuş gibi yapsam mangal yakarken ama her şeyi daha da berbat etsem.



Kısaca özlemiştim.

Genelde herkesin pikniği aynıdır bilmem fark ettiniz mi? Yani işte gidilir, mangal yakılır bir yandan salata yapılır, sofra kurulur.. Çocuklar top oynar, salıncak/hamak kurulur... son olarak her şey bittiğinde o köz ziyan olmasın diye - ki bu mantığı seviyorum, düşünsenize közü bile ziyan etmek istemiyoruz ah harikayız!- o közün üstünde ya patlıcan efendime söyleyeyim ya da biber közlenir. Eğer keyfe düşkünseniz, bi de közde Türk kahvesi..

Yalnız ben bu -tabiri caizse- hengamenin içinde hep çocuk suretindeydim. Ya top oynayan, ya da salıncakta sallanan çocuk rolü işte, oydum ben. Bugün fark ettim ki, 21 yaşındayım ve hala öyleyim.

Baba çok güzel, mangalın başında uğraş veriyo... Anne salatayı yapıyo, sofrayı kuruyo. Çocuk, yani ben, hamakta sallanmış her şey hazır olsun diye bekliyorum. Roller nasıl da belli! Anne olmak istemedim o an işte ben. Sorumluluğa bakın, eğer o sofrayı hazırlamazsa, bi sofra olmıcak; salata yapmazsa mesela, bi salata da olmıcak. Çocukluk güzel işte, keyfini çıkarıyorum ben de.

Tam bu sırada aklıma gelen bi anımı paylaşmak istedim. 1-2 sene evvel, dayımın evine hırsız girmiş. Bunu dayım evde yokken ben, Pelin ve yine akranım Tugay farketmişiz. Hırsız giren evde oturmuş, polisleri bekliyoruz annem, Pelin, Tugay ve ben. Polisler geldi. Annem polislere "çocuklar da buradaydı onları da çağıralım parmak izlerini almak için" demiş. Annem şöyle anlatır o ânı: "Ben öyle dedikten sonra, polis sordu "çocuklar kaç yaşında abla" diye, ben cevap vermicektim ama odaya siz girdiniz kocaman kocaman... ben de mecbur 20 dedim ama çok utandım" ... Öyle işte. her halimle "çocuk"um ben, çocuğuyum annemin :)


Düşünüyorum, böyle 30 yaşına falan gelmişim ben. Hala hamakta sallanıyorum. Babam pişirsin, annem servis yapsın diye bekliyorum hala. Of, acıdım kendime. Eğer babam ben hamakta sallanırken bana " ee kızım artık annenin yaptıklarını sizin yapmanız lazım" demeseydi, belki hiç düşünemicektim bunları ben. Belki bu daha da acınası.


Ama hepimiz annemizin babamızın çocuğuyuz işte. Çocuğuz.
Hani 30 umda hamakta görürseniz beni, şaşırmayın yani.




16 Haziran 2010 Çarşamba

Selinella

Tatil geldi aman ne hoş, ne boş olacak derken okuldaki reklam/sosyal sorumluluk kampanyası yarışmasına katılmış buldum kendimi.

Ve masal gibi günlerim de öyle başladı...

Şöyle ki, yarışmaya katılmak istememin tek nedeni, ikincilik ödülüydü: "Heybeliada'da 3 günlük konaklama"


1yarışmagüncesi

Reklam kampanyamızı hazırladık efendime söylim, pazartesi günü de gittik sunumumuzu yaptık. OF. Heyecan bambaşka bi şey. Ben ki dur durak bilmeden konuşma konusunda kendimi bir usta sanarken, heyecanlanınca hiç de öyle olmadığımı gördüm. O ne ilginç bir ruh halidir ! Mikrofon elimde, elimin titremesini engellemek için sımsıkı tutmuşum. Bir yandan de sesimin titremesini engellemeye çalışıyorum ama onu tutamıyorum işte. Ne mümkün! Artık bi ara kuş gibi ciyaklıyodum. Tecrübesiz olmak kötü azizim.

Aynı gün, sonuçları bekliyoruz. Rakiplerimizin neler yaptığından haberimiz yok. Ama herkese dualar ediyoruz: "İnşallah siz 1.olursunuz".
2. olmak istemek daha stresli. Hani düşünsenize, 1. lik bile memnun etmicek.

Kısa ama stresli bir bekleyişten sonra sonuçlar açıklanınca öğrendik ki, bizler 2. olmuşuz. Buna birincilerin birinci olmasından daha çok sevindik kanımca bizler.

Aklımızdansa şu dizeler geçiyodu tam o esnada:

"Biz Heybeli'de her gece mehtaba çıkardık,
Sandallarımız neşe dolar zevke dalardık.."
Dereceler açıklandı efendim..Bizler ağzımızı kapatamayan hallerimizle katılım belgelerimizi aldık, fotoğraf çekindik ve her şey orada bir rüya gibi geçti, bitti sandık. Yanılmışız. Ödüllerimizi fakültemizin 60. yılı için düzenlenen gala yemeğinde alacağımız müjdelenince ve elimize davetiyeler de verilince bu işin daha da keyifli bir hal alacağını düşündük.

Ve işte gala yemeğinin olduğu gün, yani dün, hazırlandım ve bu güzel yemeğe "davetli" olarak katılmanın vermiş olduğu huzurla,-o tabiri caizse "kalburüstü" kalabalığın içinde- garip bi aidiyet duygusu hissettim. Ödüllerimizin o gece verilmeyecek olmasını öğrenmem dahi saadetimden çalamadı. Cinderella da böyle hissetmiş olmalı diye düşündüm.

Ve masal günler de böyle sona erdi.
Ama bir de Heybeliada var di mi !



Okula daha sık gitmeye başladıkça, daha bi sevmeye başladım okulumu. En azından "okulum" diye sahiplenebiliyorum. Harika insanlar tanımaya başladım. Harika derken, gerçekten "harika". Hocaların isimlerini öğreniyorum mesela. Tanımaya başladım yavaş yavaş. "Keşke daha uzun sürem olsaydı bu okulda" bile dedim. Öyle.

Tatile odaklanmış durumdayım. Hayır hayır, Heybeliada'ya değil. Şu aylarca sürecek olan tatile.

Korkuyorum da bi yandan. Hani böyle çok mutluyum. Yani gerçekten çok. Hatta belki de benim mutluluk şahikam bu yani. Ama insan doruğa gelince inişler başlar ya hep. Böyledir bu. Ondan korkuyorum işte ben de.

Of. Her şeyi unutup bomboş yatma hayalleri kurmak istiyorum.
Ah ! Bir de şu dergi işi var di mi ...
Her şeyi unutamıyorum.


Seni seviyorum.*




_________________________________________
* Bunu daha sık kullanmaya başlamalıyım.

5 Haziran 2010 Cumartesi

49 yaz.

Mezun olmanın en kötü yanı ne biliyo musunuz ? Bi mezuniyet balosunun olması. Gerçekten ya. Mezuniyet balosuna hazırlanmak mezun olmaktan daha zor bi şey bence. Hayır kadim dostlarım ben değil, ikiz kardeşim mezun oluyor !


Finallerimin bittiğini düşünürken, pazartesi son bir finalimin kaldığını öğrenmemle mutluluklara gark oldum. inek öğrenci kimliğimi perçinlemek adına söylemiyorum ama canım hiç tatile girmek istemiyor benim.

gerçekten bak. tatille ilgili düşüncelerim pek olumlu değildir. tüm yazını "beach"lerde geçiren gençlik bu düşüncelerimin iler tutar bir yanı olmadığını düşünebilir ama tüm yazını "ev"inde geçiren ben, bence çok haklı.
Tatilime bir bakın hele:

-1tatilguncesi-

Kahretsin. Tatil!
Hani bazen ellerini nereye koyacağını bilemez ya insan, heh onun gibi bir "ne yapacağını bilememe" durumu yaşıyorum ben . hani "kal gelmek" deyişi bende hayat buluyo resmen.

Ne yapsamın ilk hareketi, göremediğim arkadaşlarımı görmek oluyo. teker teker o sıcakta hepsiyle görüştükten sonra, bitiyor bir yerde bu gezmek "aktivitesi". zaten o sıcakta, sıklıkla, istanbulun içine gitmek zorunda oluşum da yoruyor haliyle beni.

Ne yapsamın ikinci hareketi, sanal dünya ile haşır neşir olmak. o bilgisayarın başında, hiç kıpırdamadan geçirdiğim saatlerden bahsediyorum size. evet. görseniz, acırsınız.

İşte buradan sonra "beyhude geçti zaman eyvah" aşaması geliyo. Bu aşamada ben, yaptıklarımdan son derece pişman, kendimi yararsız hissetmekten sıkılmış, sıcaktan yapış yapış bir halde, evde yatağımın üzerinde, tavandaki bir noktaya bakarak düşünüyorum. sabit bir noktaya bakan bir bene, ben bile tahammül edemediğim sırada...

ta taam..1 haftalık bir tatil. deniz -kum- güneş falan diye kısa kesiyorum burayı; çünkü gerçekten kısa kendisi.

tatil dönüşü "deja vu" yaşıyor, tekrar sabit bir noktaya bakma evresine geri dönüyorum. O zamansa artık ders çalışmak mı dersiniz, hızlı hızlı kitap okumak mı, bi şeyler yazmak mı... Kendimi iyi hissetmek adına, Allah ne verdiyse...

tam her şey rayına oturmuş, artık kendimi işe yarar hissederken ben, tatil de tam bu noktada bitiyor.

hani, eğer ilkokulda olsaydım ve hocam okulun ilk günü bana tatilde ne yaptınız konulu kompozisyonu yazdırsaydı gerçekten yazacak hiçbir şey bulamaz ve muhtemelen yalanlarla dolu bi şaheser yaratırdım.

"Ailemle hayvanat bahçesini gezdikten sonra, hayvanlar için daha iyi bir dünya bırakmamız gerektiğini düşünüp, işe öncelikle evimin önünü temizlemekle başladım...
...
Topkapı sarayına 6.kez gitmiştim. Ama yine de sanki ilk gitmiş gibi notlar aldım ve yine duygulanarak ağladım..
...
Babamla birlikte çiçekleri suladıktan sonra, kemanımla, babalar günü için bestelediğim parçayı babama çaldım. Babam çok duygulandı ve o gün, babamla, bütün günümüzü sudoku çözerek ve puzzle yaparak geçirdik.
...
Annemi yorgun görünce, ona ev işlerinde yardım ettim. Annem de bunun karşılığında, okuduğum kitapları bitirdiğimi görmüş olacak ki bana 12 kitap daha hediye etti
... "


Of ya..
Aklıma geldikçe kötü oluyorum. Yeni bir tatil şekli geliştirsek. Mesela derslerden bunaldığımız zamanları hesaplasınlar.. atıyorum 1 ay sonra 1 haftalık bi tatil ? böyle ara ara, öğrenim hayatımızın içine serpiştirseler bu tatilleri. daha verimli olmaz mı sorarım size ?


Şurada yaşayacak, olsa olsa 50 yazım var... Kaldı mı sana 49.