10 Kasım 2010 Çarşamba

sevmeyeceğim bir şeye dönüşüyor bu.

ah. vize haftam. bilirsiniz işte, sınavlar olur çalışırsınız sonra sınava girersiniz ve her ne hikmetse aslında beklediğinizden biraz daha kötü geçer. öyleydi işte benim de.

uzun bir çalışmama dönemi sonrası, sınavlara çalışma kısmı özellikle, çok zorladı beni. bilirsiniz, vize/final dönemlerinde dakikalar çok önemlidir. şöyle ki :

saat 16:47, tamaaam 17:00 olsun çalışacağım..
saat 17:03, tamam 18:15 te çalışmaya başlarım sonra işte bi saat bakarım biraz dinlenir sonra tekrar yaparım..
saat 18:17, aa ne çabuk geçmiş 18:30 olsun başlarım zaten bi yarım saat bakar sonra yemek yerim. saat 18: 34, karnım acıktı bi şey yiyeyim öyle başlarım.
saat 19: 03, hof. çok yedim, şiştim. buçukta başlarım.
...
internet
...
yemek
...
-saçma sapan bir ton iş-
...
..
22:00 ohoo geç olmuş. çalışayım biraz. (hızlı okuma)
...
-yarın da 6' da kalkacağım. en iyisi yatayım şimdi yarın okulda çalışırım.
---

(sınav günü)

-eyvah yarım saat kaldı.

...

ya da mesela sabah saatim çalar çalmaz uyanıyorum ve sonra 3 dk ileriye kuruyorum saati tekrar. böylecee 3 dakika daha fazla uyumuş oluyorum. nasıl fikir ama ?

öyle ya da böyle geçiyor aslında bir şekilde.
havanın erken kararmasının psikolojimin üstünde bu kadar olumsuz bir etki yarattığını da yeni keşfetmiş bulunmaktayım. 21:30 'da saat 00:30 edasıyla , çok uykum geldi bahanesiyle yatağıma giriyor, sonra saatin erken olduğunu öğrenince de "erkenmiş daha yaa" diyerek yataktan çıkıyorum. ya da sabah uyanınca perdeyi açıyorum ve çok kısa bir zaman sonra kapıyorum. perdeyi açtığıma değmiyor yani.

________

"sıkılmadın mı bu sözel şeyleri çalışmaktan ?" diye sorarken pelin, aslında o zaman fark ediyorum, liseden beri sürekli maddeler ezberleyip, tanımlar yaparak geçti yıllarım. iletişimin tanımı üniversiteye yeni başlayan biri için bir anlam ifade ediyordu ama benim içinse 3 senedir bildiğim bir şeyin tekrarıydı. iletişim üzerine 8.senem. üzülüyorum. ve pelin, sıkıldım.

____

hiç de sevemedim bayramları. harçlık aldığım dönemlerde ufak bir sempati besliyodum aslında ama yine de gelsin diye iple çektiğim zamanlar olmadı hiçbi zaman. şimdi de kurbanlıkların kokusunun burunlarımıza gelmesinden de anlaşabileceği üzere yepyeni bir bayram karşımızda... hala adetleri yaşatmaya çalışmak bana çok yapmacık geliyo. sabah mesela kalkıp giyinip anne babamın elini falan öperim hala. bilmiyorum aranızda kaldı mı bizim gibi retrospektif bir hayat tarzına sahip olan :) .. çok yapmacık değil mi? ya da sadece babaanneme bayramda gidiyor oluşum.. her gün görüştüğümüz alt komşumuza bayram ziyaretine gidişimiz. her bayram bu yapmacık şeyleri yaşayacak olmak azap veriyo adeta. bu bayram da farklı olmayacak. evet, her ne kadar doğum günüm bayrama da denk gelse, yine de farklı olmayacak.

bununla ilgili hem eski adetleri koruyan hem de yeni nesle azap vermeyecek çözüm önerileri geliştirmeye çalışıyorum. aslında neden eski adetleri korumaya çalışıyoruz ki? yeni adetler çıkaralım. eskilerinin modasının geçmiş olduğunu düşünelim ya da artık kullanılamaz durumda olduklarını varsayalım ve yenilerini üretelim. "Eski olan iyidir" diye bir genellemenin olduğunu biliyorum ama bir genelleme olduğu için, bunu mantıklı bir argüman olarak görmüyorum. Evet, zaman değişiyor sonuçta... eh, adetler de değişsin. hoş, o zaman "adet" olmaktan çıkar gibi duyuyor ama hayır. temelinde yine aynı şeyleri esas alacak ama formu değişecek. yani içerik aynı sadece şekilsel bir farklılık. böyle olunca hala ona "adet" diyebiliriz. evet, bu konu üzerine her bayram biraz daha kafa yoruyorum.

_____
pek aksiyonlu geçmiyor günlerim anlaşıldığı üzere. hatta şu an bu yazıyı yazma sebebim,-sınavıma çalışacağım düşünülürse -bir "erteleme" aracı olarak kullanmamdan ve ... neyse.


Bu blog da, anlatmaya değer şeyler yaşamadığım için git gide sevmediğim o bloglara benzemeye başladı. üzülüyorum.

-