2 Mayıs 2010 Pazar

Bir Silivri gezisi. (evet evet)

Bugün pazardı yine.
Her hafta bir gün pazar oluyo biliyosunuz. Anne baba evde oluyo, aile bir arada falan.
Yine o pazarlardan biri. Babam evde. Gerçi babam bir süre daha evde olacak... (çünkü kendisinde boyun fıtığı olduğundan dolayı izin aldı yaa, öyle. evet geçmiş olsun ona. )

Babam istedi ki bugün için, hep beraber vakit geçirelim. Eh biz de kırmayız babamızı, tamam dedik. Nereye gidelim derken.. Bizlerden çıkan fikirler içlerinde işte piknik,, yeşillik ,, mangal ( bu benden çıktı sanırım) gibi sözcükleri barındırıyodu... Ben heveslendim böyle. Ama uzun zaman oldu piknik yapmayalı ben. Ondan.

Bir koşu hazırlandım. Kafamda böyle yeşilliklerin üzerinde uzandım, kitabımı okudum, mangal kokusu burnuma geldi, yemek yedik... sonra top oynamaca falan.. böyle şeyler geçirdim. eğlenicektim bu pazar..

Arabaya bindik. Bizim evden Çatalca, Silivri falan çok uzak değildir, bilen bilir. O taraflara doğru gidiyoruz. Silivriye geldik. Babam Silivri'nin içine girdi. Sonra böyle ben "baba ee.. yeşillik yok .. burada ama... nereye" diye vızıldarken, babam park etmesin mi arabayı. ta. taaa. Meğer Silivri'yi gezecekmişiz.

"Gelin bakalım kızlarım şöyle bir Silivri'yi gezelim" başlıklı gezimiz de böyle başladı.

Pelin'e dehşet içinde baktım ama o çok "pozitif"ti:
-"Yani baksana selin, burası da değişik bi yer yani. Ben seviyorum değişik yerler görmeyi. Baksana kasaba gibi bi havası var yani. bence han...."
-" Yaaa peeliiin o kadar merak ediyosan in metrobüsün bi duraanda orayı gez. ne biliim git zeytinburnunu gez " falan diye çemkirdiğimi hatırlıyorum sonrasında.

Ehm..

Silivri'ye geldiğimizde, "Silivrimize hoşgeldiniz yazısı karşılıyor bizleri "diye başlayan bir gezi yazısı yazayım isterseniz ilçeyi tanıtan hı ?

Silivriyi görmeniz lazım... İnsanları çok sıcak... Kendilerine göre bir hayatları var... Simitlerinin, kağıt ve pamuk helvalarının tatları damağınızda kalıyor... Mutlaka yemeniz gereken bir başka şey ise, çubuk üzerine yerleştirilmiş kızarmış patates. Denemeden dönmeyin diyorum..

Silivrinin bir de denizi var... Kordonda, palmiyelerin altında Silivri halkı ve gelen turistlerle yürümenin zevki ise bambaşka...



Her haliyle Venedik'i anımsatan bu su birikintisi, gerek yerli gerekse yabancı turistlerin ilgi odağı idi. Bir not olarak aktarmanın faydalı olacağını düşünüyorum: henüz gondol turları yapılmıyor..



Silivri'nin mimarisi, İstanbul'un genel mimarisine ters düşmüyor... Binalar her yerde olduğu gibi Silivride de biçimsiz...Ve balkondaki çamaşırlar Silivride de varlıklarını sürdüyorlar... Fakat Silivriyi gezdikçe güzel binalar görme şansınız da olabiliyor. Örneğin, Kaymakamlık binası...



Fotoğraftan pek anlaşılmayabilir ama güzel bina idi..

Bir gezimiz de böyle son buldu. Gerek sıcak insanları, gerek şirin evleriyle gönlümde taht kuran Silivri'ye yolunuz düşerse eğer şayet, ki bence düşmez ya, yine de düşerse yani uğramadan geçmeyin diyorum...


O değil de, benim hala aklımda mangal var. Yeşillik, piknik.. falan ...

3 yorum:

  1. ama selin silivri!!güney sahillerinde eşi benzeri olmayan bir yer gibi bizi inandırmak mı istedin ki???tamam yani sevebiliriz silivriyi ama niye bu kadar zorladın ki??venedik falan dedin tamam etkilemeye çalıştında, neden o su birikintisi resmini koydun ki??venedik karışmasın olaya, gerek yok ki:)

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Juliet,

    Romeondan ötürü mizah anlayışının kaybolduğuna inanmak istemiyorum.

    Sevgiler,
    Bi dost.

    YanıtlaSil
  3. romeo mizahımıda aldı öyle gitti..sonrada beni arama dedi..

    YanıtlaSil