15 Temmuz 2010 Perşembe

Heybeliada'da mehtabı bulamadık biz.

Hayatımda ilk defa bedava bi şeyden faydalandım ben. Gerçekten. Hani böyle televizyon/radyo programlarında olur ya, "1 hafta 5 yıldızlı bir hotelde 2 kişilik davetiye kazandıınıııız" diyenler. Heh, ben onlara "hadi ordan" diyen olurdum hep.

Ama değilmiş, bu zamana kadar bedava tatil kazananlar hep tatillerini yapmışlar yani. Onlara "enayiler, inanıyolar hemen" dediğim için çok pişmanım, özür dilerim.

Heybeliada'da tatil kazanmıştım ben de. "Hadi ordan enayi" demeyin, valla.


1Heybeliadaguncesi

Adaya gitmek aktarmalarla birlikte 2 liraya falan mal oldu. ehe. Bu bence çok önemli bi şey. Oteli bulmak da zor olmadı. Denize düşmeden, ortadan yürüdük ve yukarılarda bulduk oteli: Merit Halki Palace. Ya isminin sonunda Palas var diye yazıyorum resmen. hani soran olursa tamamını söylüyorum, çok havalı napim. Ya da ben görgüsüzüm muhtemelen.

Gittik otele, biz geldik dedik 3 kişi. Bizi bi odaya yerleştirdiler. Hani bedava ya, bekliyorum ki, en izbe odayı falan vericekler bize.. Değildi ama.

Gelir gelmez hemen "wuhaaaa haavuuz vaar ooluum atlayaak" modunda üstümüzü ışık hızında çıkarıp havuza indik.Ya biz o kadar çekiniyoruz ki, hiçbi şey soramıyoruz. Göze batmayalım diye böyle hani öğle yemeği de var mı yiyebilcek miyiz falan diyemiyoruz yani. Onu geçtim, şemsiye yoktu, şemsiye istememiz lazım şöyle bi muhabbet dönüyo aramızda :
-of çok güneşli şemsiye lazım bize.
-evet gerçekten çok güneş var. şemsiye iyi fikir aslında.
-şemsiye alsak mı?
-evet ya şemsiye alalım.
-şurda şemsiyeler var.
-evet, alsak mı şemsiye?
-alalım ya, baksana lazım.
-evet ya şurda hemen, alsak iyi olur.
-çocuk var yanında ona mı söylüyoruz acaba?
-bilmem ki, nasıl alınıyo o şemsiyeler?
-bilmiyorum ki ben de, ama almamız lazım olmaz böyle.
...
-Yahu gidip alsana !

Bir şemsiye için birbirimizi onaylayarak geçirdiğimiz onca vakit düşünülürse öğle yemeğini soramamamız gayet normal olsa gerek. Akşama kadar aç durmamıza hiçbiriniz şaşırmadı di mi?güzel. Akşam indik yemeğe, menüden falan seçtik, harika yemekler vardı ama bizler menüden sadece yiyebileceğimiz kadarını seçiyoruz. Hani başkası olsa, bedava diye sömürür, oysa biz, o kadar iyi niyetliyiz ki ziyan olmasın diye yeteri kadar alıyoruz. değil tabi. en ucuz yemeğin 20 lira olduğunu gören bizler temkinli yaklaşıyoruz, ya paralıysa?

Akşam Heybeliada'yı gezelim, hem de plajlarını keşfedelim vs diye dışarı çıktık. Çılgın Heybeliada geceleri yani anlıcaanız. Hayır tabi. Her sayfiye yerinin vazgeçilmezi olan "kordonda yürüme ve yürüyerek dondurma yeme" aktiviteleri dışında bir şey yapamadık. Çünkü eğlence mekanları yokmuş öyle. Olsun ama, kafa dinledik, ne var yani kafa dinlemiş olduk. Ayrıca akşamları o kadar da sakin değildi tabii ki. Çünküüü sinek arabası vardıııı. Eğveeet. Gökçenin küçükken oynadığı "sinek arabasının peşinde koşmak oyununu" oynamaya yeltendik, ama büyüdüğümüz ve akıllı olduğumuz aklımıza gelince sadece " sinek arabasıııııı" "kaçaalııım" "vııınn" efektleriyle eğlenmiş olduk. aramızdan biri, önünden kaçalım o zaman dedi ama kim olduğunu söylemicem.

Akşamları mesela bi eğlencem daha vardı benim: evlerin içini dikizlemek. O kadar güzel ki evlerin içi, durup durup bakıyodum böyle. Yaşlı insanlar diyodum, ölüp gitçekler bunca mal mülk hepsi boş deyip kendimi avutuyodum :)) .. Adayı akşamları geziyoruz değişik sokaklara girelim diyoruz ama hep aynı yerlere çıkıyoruz. Ve gökçenin bir çıkarımı daha şuydu ki, "sokaklar aynı orayı anlıyorum ama buranın insanları da aynı hep aynı insanları görüyorum" Gökçe haklıydı.

Odada Gizem'le telefonda konuşuyorum. Anlatıyorum heyecanlı heyecanlı işte şöyle güzel böyle geldik ama sizsiz olmuyo vs vs.. Derken kapı çaldı, garsonlardan biri elinde meyve sepetiyle odaya girmek istedi. "Yoo yoo dedim, biz meyve falan istemedik." (Tokuz biz hesabı) "Hayır dedi bu ikram" .. Hayatında ilk defa ikramda bulunulmuş olan ben, telefonun ucunda şöyle bir cümle sarf etmiş oldum: "Gizeem, şu an bize ikram geldiii". Bunu duyan garsonun pis pis güldüğünü söylemesem de olur herhalde. Neyse efendim bu meyveler geldi ama bizler tabi hala bi yanlışlık var düşüncesindeyiz. Attık meyveleri dolaba. Biz var ya, bi yanlışlık olmuştur diye kaç gün o meyveleri yemedik, dolapta öylece sakladık.


2. gün de erken kalkalım, klasiktir bisiklet kiralayıp adayı bi de öyle gezelim dedik. Yaptık da. Yapmaz olaydık. Bisiklet 1.5 saat kaldı bizde ve ben bu 1.5 saatin yarım saatinde o bisikletin üstündeydim. Aslında hepimiz. O yokuşlarda bisikletle çıkmak ne mümkün !



Ruhban okulu varmış haydi oraya gidelim dedik, orası da teee en tepede.. Yalnız bir Allah'ın kulu da demedi ki bize, sakın bisikletle çıkmayın oralara diye. Size söylüyorum şimdi ben, sakın, çıkmayın. Oraya kadar çıktık, evet. Ama pelinden en son duyduğum cümle şuydu: "Selin pantolonundaki ıslaklık ter mi? " Bunun türkçe karşılığını hepimiz biliyoruz nereye kadar terlemek olduğunu. Neyse. Gittik, bizi kapıdan geri çeviriyolardı, randevuyla çalışıyoruz diye. Biz ama o kadar acınası görünüyoduk ki sanıyorum ki bize acıdılar ve bahçeyi gezdirdiler. Eğer üstümüz yarı çıplak olmasaydı belki Baba Yorgi bize "böyle zaten içeri girerseniz Meryem Ana çarpar size" demicekti. Baba Yorgi, 79 yaşında, ama hiç de 79 yaşında durmayan gerçekten çok "baba" bi adamdı. Bize bahçenin meyvelerinden verdi, kuzuları gösterdi, eşekleri gösterdi.. Çok güzel gezdirdi bizi. Fakat sanırım bizi öğretmen olacak sanıyodu ki oradaki öğretmenlerden birine öyle demiş. Öğretmen de sordu bize, "siz öğretmen misiniz?" diye. Bence buna verilebilecek en güzel cevabı Gökçe verebilirdi ve verdi de, pat diye yapıştırdı: "Hayır, turistiz."





Bir akşam da, oturduk, akşam yemeği için. Çok tatlı bir adamcağız geldi, orada görevli belli ki. "Merhaba hanımlar, Kıbrıs kokusu alıyorum" dedi. Hayır falan dedik biz de tabii ki. İstanbuldan geldiğimizi söyledik. Sonra devam etti: "Güzel bayanlar, bugün sizlere akşam yemeği için, set menü hazırladık. Önce ordövr tabağı ardından ara sıcak olarak paçanga böreği ve sonrasında hoşunuza gideceğinizi umduğum karışık ızgara, peşinden de dilerseniz günün tatlısından ikram edeceğiz, uygun mudur? " Bizler evet evet çok uygun, daha uygun olamazdı gibisinden cevaplar verdik ve adam gittikten sonra hepimiz aynı şeyi düşündük : "Bi yerlerde bi yanlışlık var , bizi kesin birileriyle karıştırıyolar." Yemek gelene kadar bunun üstüne konuştuk. En son şöyle konuşuyoduk, "Gökçe, kesin ölücez ya da bi şey olucak her şey bu kadar mükemmel olmamalı". "Selin belki de gelirken öldük, burası da cennet, baksana yeşillik falan". Vallahi bir an için, olabilir mi cidden diye düşündüm.

Hotelin genel müdürüyle hoş bir sohbet ettikten sonra anladık ki, hiçbir yerde bi yanlışlık yok. Adam kendi söyledi "havuz başına bir meyve tabağı söyleyeyim iyi gider" diye yaahu.Ödülmüş yani bu, bedava yani. Of ama, her şey o kadar bedavaydı ki, haliyle çok güzeldi.


Bir yarışmada ikinci olmak bu kadar güzel olamazdı diyor, merit halki palace ' a bir alkış rica ediyorum.


Gezmeler, görmeler devam etsin ya.

2 yorum:

  1. çok güzel anlatmışsın selin,anlatımını beğendim.. aç kalmışsın üzüldüm, ama ben de olsam aynı kararsızlıkla günlerce aç kalabilirdim.. ben dedim sana o kadar gezecek yer yok diye (sen de bana ıssız adam dedin gerçi) bisikletle heybeliada olur mu hiç.. yine de güzelmiş,özlersin kesin sen,ikram falan beklersin artık,beleşçi.)

    YanıtlaSil
  2. Artık alıştım ben öyle yaşamaya :P.. Gezecek hiçbir yer olmamasına rağmen ben yine de özlerim be :)

    YanıtlaSil