17 Ekim 2010 Pazar

hayat çok maraton.

Bu ara bende bi ne yapacağını bilememe durumu var.


Bugün maratona gittim mesela. Sabahın 5 buçuğunda kalktım 6 daki otobüs için hazırlanıp karanlıkların içinden teeee karşıya geçtim.

Dün de operaya gitmiştim mesela. gördünüz mü? bi ne yapacağını bilememe hallerindeyim. hiçbir yere kabul görmüş gibi hissedemiyorum dostlar kendimi.. ne sanaaat, ne spooor hey gidii..

Mesela, biraz kendime geleyim şöyle bir entel insan gibi opera izliim, güzel giyiiniim falan dedim ertesi güün hoop üstümde büyükşehir belediyesinin XL tişörtleri.
yok yani, olmayınca olmuyor.


ilk kez katıldım ben bu maratona ya hani benim için rutin bi şey değil böyle çok değişik bi şeymiş gibi. sanırım bir daha gecenin/sabahın bi körü kalkıp da karşı tarafa geçip sonra tekrar aynı yere yürüyerek gelme gibi bi aksiyonda bulunmam. köprüde yürümek de zihnimde hep "ürkütücü" bi şey olarak kalacak. yani üzgünüm ama ben o yanımdakiler gibi "abi yaa şöyle kenara geçelim de azıcık köprünün sallanmasını hissedelim" den ziyadee "peeliin nihaan köprüü ne biçim sallanıyooo AYNI DEPREM GİBİİİ -ağlamaklı ses tonuyla- hadi noğluur koşalıım" şeklindeydim. evet, o köprünün yarısına gelip de sallanmasını hisseder hissetmez sanki köprü yıkılacak ve biz de kurtulan şanslı kişilerden olacağız edasıyla koşmaya başladık. bitmedi ama o köprü, bitmedi yani.

köprüden bir an önce kurtulmak adına koşarken, köprü ayrılınca kardeşimle ayrı kalacağımı, düştüğümde denize, ölmeden kurtulmayı bekleyeceğimi, yukarıdan geçen helikopterlerin birazdan bizlere ip uzatıp bizleri yukarı çekeceğini, herkesin birden panik yapıp izdihamda ezileceğimi, ben tam bitirmişken köprünün tam arkamdan yıkılacağını düşündüm.yani böyle senaryolar yazdım. işte herhalde bundan sebep bitmedi köprü.

bi ara babam aradı, nasıl kızım koştunuz mu, geçtiniz mi karşıya, falan diye sordu. tabi televizyonlar falan abartınca böylesine, hani çok böyle mühim bişi yapıyoruz gibi geliyo herhalde annemlere ki arıyolar, naptınız diye. Sonra dedim, böyle böyle baba, işte köprü sallandı korktuk ama geçtik şimdi köprüyü yürüyoruz beşiktaşa. Babam da esprili cevabını hazırlamışçasına yapıştırdı : "aman kızım yorulursanız falan koşmayın daha fazla, atlayın bi taksiye." :)




ama sonra bitti tabi. bitap halde -sürünerek- bizler de gittik madalyalarımızı aldık.
üstümdekileri çıkartıp belediyemin bana vermiş olduğu XL tişörtü giydim ve madalyamı da boynuma takmış olmanın gururuyla evime doğru yol aldım...artık bu madalyamla, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. ehehe.



Eve geldim, babam tebrik etti. Annem kaçıncı oldun dedi. Biraz sonra babam da kaçıncı oldunuz diye sorunca annemle babamın o gün evde oturup maraton üzerine espri ürettikleri çıkarımını yaptım.

bir maraton maceram da böyle sona erdi.


operayı da anlatim mi?
tamam tamam ehe.


öperim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder