18 Nisan 2010 Pazar

yazı seviyorum ama arkadaş olarak.bahara aşığım ben.



şu şekilde çalışarak bi vize dönemi geçirdim ben.
hep söylüyorum, bu dönem aldığım/alacağım notların yüzde 80 ini okulda, sınav öncesi çalışmama borçluyum ben.
üniversitede 4. yılım ama 3.sınıftayım falan. belki üniversitedeki miadımı doldurdum ondan diyorum bendeki bu isteksizlik hali için. ilk defa böyle görünce kendimi, paniğe kapılıyorum. annem bilse, o da kapılırdı. "üşütmüşsündür" derdi bi de, "terlik giymiyosun ki..."

zor bi bölümde okumuyorum ben. sözel hani ya, ne kadar zor olabilir yaaaaağni. di mi ?
işte o yüzden de sınavım kötü geçti demeye falan da utanıyorum bazen. gerçekten.

sınıftan biriyle karşılaşıyorum mesela.
boşboğazım ya hemen dert yanmaya başlıyorum:

"oof" diyorum
" hoca da hiç acımamış yaani,, o sınav da ne zordu ama di miiiii? "

tam bu noktada gelebilecek en kötü yanıt büyük bi sessizliktir. fırtına öncesi falan da değil. sessizlik işte. şey deme sessizliği, "ne zoru yahu ben hepsini yaptım hiç de değildi, neden hocaya laf söylüyosun şimdi" deme sessizliği.

onay bekleyen ben de onay gelmeyince kıvırmalara geçiyorum sonra tabi.

"ee, aslında o kadar zor değildi ama işte ben biraz çalışmamıştım, ondan...yoksa çalışan yapard..kem küm.."

yerin dibiyle haşır neşirlik işte. öyle.

suçu da bahara atıyorum hep.
"bahar geldi ama naapiim"

otobüste kitabımı önüme açıp camdan dışarıyı izliyorum.
ineceğime yakın ayracı yine aynı yere koyup iniyorum otobüsten.
öyle bi hava bu.

bi de "yaz"ı var bunun. o zaman okulu da olmıcak.
herkes yaz gelsin ister, haftasonu ister falan... benim de rutinim bozulcak diye ödüm kopar.


ilkbahardan sonra sonbahar gelse keşke.
daha uyumlular hem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder